Her şeye tırnaklarıyla tutunan kadın, Muhterem Nur

Doğan Kitap’tan çıkan, Gülşen İşeri’nin yazdığı Muhterem Nur/Ömrümce Ağladım, Muhterem Nur’un hiç bilmediğimiz yaşam öyküsünü anlatıyor.

Müslüm Gürses’in 33 yıl boyunca hayat arkadaşı, âşık olduğu kadın olarak andığımız Muhterem Nur’un doğduğu günden itibaren, hep ayakta durmaya çalışmasını, yıkılıp yıkılıp yerinden kalkmasını, bitmek tükenmek bilmeyen mücadelesini anlatıyor Gülşen İşeri.

İşeri’nin Müslüm Gürses’le ilgili başladığı araştırması, zamanla Muhterem Nur’un öyküsünü dinledikçe Muhterem Nur’la ilgili bir araştırmaya evrilmiş. Başta Muhterem Nur’u anlatması için ikna etmeye çok uğraşmış, uzunca susmuş Muhterem Nur, ancak pes etmemiş ve sonunda Muhterem Nur anlatmaya başlamış. Günlerce mezarlıkta, evde, konuşmuşlar, konuşmuşlar… Bir gün Muhterem Nur’da kaldığı günlerin birinde sabaha kadar sohbet etmişler. Sonunda Nur dönüp, “Benim hikâyemi kitap yapar mısın” diye sormuş ve eklemiş: “Çok düşündüm, ölüp gideceğim, yaşadıklarımı, çektiğim acıları, bitmeyen sızımı paylaşmak istiyorum. Çok şey yazıldı hakkımda ama çoğu yalan, artık gerçekler bilinsin.”

Kitabın adına yaraşır bir hikaye Muhterem Nur’unki, hem de daha doğduğu günden itibaren. Yer yer etinizin çekildiği oluyor okurken. Sırbistan’da lisede okuyan annesi Şira’nın âşık olduğu öğretmeninden hamile kalıyor. Sert bir adam olan dedesi bebeği istemiyor, istemediği gibi öz kızını da şarap mahzenine kapatıp ne yemek ne de su veriyor. İşte Olga, yani Muhterem o mahzende doğuyor. Sonrası hep yoksulluk, acı. Türkiye’te kaçak olarak getiriliyor ve annesi olarak teyzesini biliyor. Henüz 12 yaşında tecavüze uğruyor. Lastik fabrikasında çalışıyor, teyzesini döven, alkolik eniştesine para yetiştirmeye çalışıyor. Şansı, komşularının kendisini bir gün İstiklal Caddesi’ne götürmesiyle dönüyor. Unutulmaz, masum yüzü onun kaderini değiştiriyor. İsminin Muhterem Kısa’dan Muhterem Nur’a dönüşümü Münir Hayri Egeli’nin elinden oluyor. Nur soyadı uğurlu geliyor ona, akabinde Boş Beşik’te başrol oynuyor. Sonrası düğümü çözülmüş bir ip gibi ilerliyor. Lastik fabrikasında işçiliği de, oyunculuğu da, dansçılığı da, şarkıcılığı da bir tutkuyla sahipleniyor, öğreniyor. Ne yapıyorsa hakkıyla yapıyor, direniyor, tırnaklarını geçiriyor her şeye. Müslüm Gürses’le tanışana kadar hep mücadele, haksızlıkla geçiyor yaşamı. Ve ilk kez birine âşık oluyor, Müslüm Gürses’in tokadına da maruz kalıyor, kaprislerine de. Yılmıyor. Bir aşk uğruna harp etmek nasıl olurmuş, öğretiyor.

Müslüm Gürses’in türkücü olmak için inat ettiği günlerde Muhterem Nur’un filmlerini izlermiş. Onun hep ağlayan, hep acı çeken kadınları oynadığı filmlerini hayranlıkla izlermiş Müslüm Gürses. Tanışmaları Muhterem Nur’un şarkıcılık dönemine denk geliyor. Aşk yaşamalarının kader olduğuna bir şekilde inanıyorsunuz.

Muhterem Nur’un hayatını yazınca arka planda Türkiye Sineması’nın ve siyasetinin 50’lerden itibaren bir panoramasını da aktarmış Gülşen İşeri. Elbette bir yerden sonra Müslüm Gürses’in yaşam öyküsü de giriyor devreye. Çocukluğu, Adana’ya gidişleri, nasıl affettiğine asla inanamadığınız babası, keşfedilişi, başına gelen kaza, Müslüm Baba oluşunu da anlatıyor yazar. Yakın zamana da değiniyor elbette. Müslüm Gürses’in son zamanlarını, düetleri, reklam filmlerini de anmadan geçmiyor.

Ömrümce Ağladım, hafıza tazeleyen, dönüp dönüp ‘aa öyle miymiş’ diye internet karıştırtan bir yaşam öyküsü. Acıklı evet, hüzünlü evet. Ama hayata sahip çıkan, kendi hayatını kendi kazanan, en sonunda da dönüp birbirlerini kazanan iki insanın öyküsünü okumak oldukça anlamlı.

Yorum bırakın